25 Aralık 2016 Pazar

İyi Yıllar

Sevgili Lupus;

Yeni yıla kaldı bir hafta. Bu yıl ilk defa içimden bir şey yapmak gelmiyor. Ülke olarak bunalımdayız. Hayat her gün bizi biraz daha sınıyor. İlk başlarda çaresiz ve korkmuş hissetmiştim ama sonra senle tanıştığımdaki hislerle aynı olduğunu gördüm. İlk lupus olduğumu öğrendiğimde aynı bu çaresizliği hissetmiştim. Bir hastalık var ve ben hayatımın sonuna kadar bu hastalıkla yaşamak zorundayım. Ha bir de ölümcül olma riski var. Aynı işte bu ülkede yaşamak gibi her an ölme ihtimali var ve yaşamak zorundayız. Sonra her halde daha önceden yaşadığım için bu duyguları çabuk atlattım. Yani sızlanmak bir işe yaramıyor. Depresyona girip kendimizi uykuya ya da televizyona ya da durumdan uzaklaştıracak  zımbırtılara vermemiz bir işe yaramıyor. Yok durum bu, bizden önceki insanlar da korkunç şeyler yaşamış. Tarih hep vahşet dolu. Acı hep var. Kurgu aynı. Sızlanıp vah vah ulan ölücez mi diyerek uyuşuk beyinlerimizle facebookta foto paylaşıp like etmek bir şeyleri çözmüyor. Yani hadi cidden depresyondasın "Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Ay iyi bir şey düşünecek durumum mu var görmüyor musun durumu?" Gibi laflar edip sonra bir yemekte foto paylaşıp altına kahkalı bol yorumlar yapabiliyorsan iyi birşeyler de yapabilirsin. Güzel şeyler yaşayalım, yemeklere gidelim, duyarlı olalım. Ama mışmış gibi yapmaktan vazgeçelim. Bu en çok kim hasta en çok kim depresyonda oyunu değil. Ona göre beğenilmiyoruz  ona göre sevilmiyoruz. Kendimize dürüst olalım

Bugüne kadarki yazılarımın çoğunda bahsettiğim bir durum var. Lupus bizi seçti diye hasta olup arebeske bağlamayalım. Bunu hiçbir hastalık için yapmayalım. Gripte olsa lupusta olsa durum bu. Evet hastayız. Güçlü görünmeye de çalışmak saçmalık, denemiştim pek iyi sonuçlanmadı :) Sadece neyse o kötüysek kötüyüz ama en kötü neden biz olmak zorundayız ki? İlgi istiyorsak neden sadece söylemeyip saçma sapan metodlarla ilgi çekme derdimiz var? Eğer çevremizdeki ilgi istediğimiz halde ya da hasta olup ihtiyacımız varken gereken önemi veremiyorsa neden çevremizde? Bunun da bir farkına varmak lazım. Çünkü zaten o insan size gereken önemi vermiyorsa ölseniz, hastanelere düşseniz de vermeyecek bu kadar basit. Boşuna kandırmanın anlamı yok :) Rahat olun ben de olayım hayattayız hala bir şeyler için şansımız var. Hayat devam ederken evet o bir tanecik hayat bir sürü şeyi değiştirmek için şansımız var. Çözümsüz değiliz.

Buralara nerden geldim bilmiyorum. Birkaç mail aldım sizden bu ara herkes pek bi umutsuz hayatıyla  ilgili. Ben bunu hak edicek ne yaptım? Genel soru? Ben psikolog değilim ama kendinize cidden sorun "Neden bunu yaşıyoru? Ne değiştirebilirim?" İlk önce kendine değer vermekle başlar her şey mazlumu oynamakla değil. İşte bir tanecik hayat var seçim de bizim. Ölümden başka herşeye çözüm var. Zor da olsa denemeye değer.



Ben bir de evde olmayı hiç sevmezdim. Özel günlerde vs. Hep kaçmak istredim. İlk defa evde olmak istiyorum hatta tatil günlerimde bile çıkasım gelmiyor. Ev evlikten çıkmış sıcacık sevimli bir yuva olmuş. Hayallerimden biri gerçekleşmiş farkında bile değilim. Bu gün fark ettim içten bir teşekkür ettim. İçimizdeki huzur mutluluk önemli mevzular. Hayallerim umarım böyle farkettirmeden gerçekleşmeye devam eder. Mesela ilaçları bırakmış olurum, lupusun ne olduğunu unutmuş olurum falan :)

Herkese şimdiden iyi yıllar,
Bütün hayallerimiz gerçek olsun
Sevgi ve huzur dolu olalım  <3 p="">

22 Kasım 2016 Salı

Sevgi ile Üzüntüyü Kovma Sanatı

Sevgili Lupus;

Bir haftadır sana yazmak için kıvranıyorum resmen. Hayatım hız treni gibi her gün bir olay her gün bir macera. Sağlığım iyi. İşimle ilgili bir takım sorunlu ve mutsuz dönemden geçiyorum. Her seferinde asla vermeyi düşünmediğim tepkileri verirken buluyorum kendimi. Örneğin kırgınlık, üzüntü vb... Yani insan her gün yenileniyor ama bazı verdiğimiz tepkiler geçmişte verdiğimiz kadar güçlü olmasa da yine de çıkıyor ortaya. O kadar meditasyon yaptım diye düşündüm geçenlerde. O kadar yaptım işte, niye yine başıma saçma sapan şeyler geliyor ve ben göz yaşı döküyorum? Sonra insan olduğumuz aklıma geldi :)

Bu arada Defne Suman'la Shadow Yoga'ya gidebildim bu karışıklık arasında. O konuda inanılmaz mutluyum. Her gün tekrar yapıyorum ve zihnimin biraz mola verdiği dakikaların tadını çıkarıyorum. Bugün de mesela inanılmaz ters gitti herşey, derslerim çok yoğundu, yorgundum derken bir baktım sırtım acıyor, ruhum acıyor, nefes almak istiyorum. Dedim tam zamanı yoganın. Bir saat hafifledi düşüncelerim ve zihnim. Çok teşekkürler Defne hoca bu güzellikleri öğrettiğin için...

Karman çorman konumuza dönersek. Bazen hayatımızdaki kaos mu desem ne desem bilemedim bittiğinde güzel bir kapı açıyor. Bu günlerimin kapısı daha açılmadı. Anca üzüntü ve utanç hissediyorum. Üzüntü kötü bir insan olamadığım ve insanlara bağırıp çağıramadığım için utançta ağladığım için. Benim bu kadar rahat yazmam bazılarına tuhaf geliyor biliyorum. Neyimiz var duygu olarak saklayacak Allahaşkına :) Herkesin, en güçlü, en kavgacı tipin bile hissettiği şeyler.. Nerden biliyorum? Yine kendimden :) Eskiden kavgalara falan karışıyordum, insanlar korkuyordu benden, bişiler oldu yumuşadım. O zaman bile yalnız kaldığımda bazen kendime itiraf ederdim ne kadar üzüldüğümü ve utandığımı o insanlara yaptıklarım için. Hep empati duygum yüksekti onunda etkisi tabii de :)... Şuan hissettiklerim beni rahatsız edip kaçma istediği yaratsada geçeceğini biliyorum. Çok şanslı biri olduğumun farkındayım çevrem bu abukluklar harici sevgiyle çevrili. Böyle hissedince sevgilimin omzuna kafayı gömüyorum arada çığlıklar atıyorum nefesler alıyorum o alıştı artık seviyor :) Ailem her zaman yanımda zaten canlarım benim. Ay bir de arkadaşlarım var bir saniye yalnız hissettirmiyorlar. Tabii kendi sevgimi de unutmuyorum :) Seviyorum herkesi kendi mi de :)



Hastaneye yattığımda ve o bir ay hayatım tepe taklak olduğunda da böyle hissetmiştim. Sanki hiç bitmeyecek gibiydi. Bitti. Sonunda çok güzel şeyler öğrendim. Bu olaylar yaşanırken ve ben üzülürken her seferinde "Bakalım bir sabret sonunda ne öğreneceksin?" diyorum. Erdim mi ben ya?Şaka şaka erme falan yok kendi kendime takılıyorum kimseyi yargılamadan ve severek. Sevgi kurtaracak bu dünyayı gerçekten inanıyorum.

Giriş gelişmesi olamayan bu yazıyı şöyle noktalandırmak istiyorum. Başımıza gelen bazı durumlardan çıktığımızda, aslında herşeyin birşeyi görmemiz ya da öğrenmemiz gerektiği için olduğunu fark ediyoruz. İşte o fark edişe kadar biraz nefes almak gerekiyor. Hayat duran ve kalabileceğimiz bir şey değil ve bizler insanız. İnsanlık tarihi pek hoş olaylardan geçmemiş... Ben bu hayatı reklamcılığın manyak dünyasından kaçmak için kurmuştum. Fark ettim ki kaçılmıyormuş her yerde her koşulda o insanlar karşımıza çıkıyormuş :) Önemli olan bu savaşı verirken verdiğimiz tepkiler ve öğrendiğimiz şeyler.

Kocaman sevgi yolluyorum. Öfke, üzüntü vs değil sadece sevgi <3 p="">

20 Ekim 2016 Perşembe

Koşulsuz sevgi

Sevgili Lupus;

Dokuz haftadır düzenli olarak sabah akşam 15 dakika  meditasyon yapıyorum. Her hafta bir cümle var nefes akışında o cümleyi tekrar ediyorum. Özet olarak her haftanın bir konusu var ve sen her hafta bir sorununla yüzleşiyorsun. En öneli şey tepki vermeden gözlemleyip o duyguyu yaşamak. Enteresan şeylerle karşılaştım. Çevrendeki insanlar sana bir şekilde o duyguyu gösteriyor kendin göremesen bile. Sorun şu ki kavga etmeyip sadece gözlemlemek çok zor. Yani ben öfkeli bir insanmışım bunu gördüm. Gözlemledikçe artık nefes alarak o öfkeye neyin neden olduğunu görebiliyorum. Zaten öfkelendikten kısa bir süre sonra suçluluk duymaya başlıyorum bu da daha tehlikeli bir duygu. İlk iki hafta kendimle çok çeliştim. Ara ara bırakmak istedim ama başladığım işi bitirme takıntım burda işime yaradı devam edebildim. Geriye bir haftam kaldı ama artık bitsin diye beklemiyorum yaşadıklarım çok eğlenceli gelmeye başladı. Tiyatro izlemek gibi, daha önce asla göremediğim bir tepkimi görmek heyecan verici.

Bu haftanın konusu kendimi koşulsuz sevmek, geçen haftanın konusu da kendimi affetmekti. Ulan bir şey bu kadar mı zor olur? Oluyormuş. Meğer ne kadar zormuş içimdeki çocuğa ulaşmak... Kendimi affedicem derken canım çıktı sanki dünyada bir ben hata yaptım anasını satayım diyorum ama içimde bitmek tükenmek bilmeyen bir suçluluk hissi vardı. Kitabı okuyunca biraz daha rahatladım çünkü bu herkeste varmış sadece kaçmaya çalışıyormuşuz. Yani üstünü örtmek için hep bir uğraş içindeymişiz. Aynı şekilde alışveriş, ilişki, kavga hep bunlar bu duygulardan kaçmak için. Geçtim gittim o haftayı bir şeyler de değişti içimde. Geldik bu hafta da kendimi koşulsuz sevmeye. İnsan kendi koşulsuz nasıl sevemez demeyin bildiğin sevemiyormuş. Şunu yaparsam sevicem gibi bir mekanizma var içimizde. Bu mekanizmanın kökenine inmek için zaten bu 9 haftanın adım adım tamamlanması gerekiyor. Bugün başladım meditasyonuma bir neşelendim ay nasıl seviyorum kendimi. Ne kadar ihtiyacım varmış koşulsuz kendi sevgime. Hiçbir şeye ihtiyaç duymaz insan böyle kendini koşulsuz sevebilse. Çünkü çevrene de bu sevgiyi yaydığın için çevrende huzurlu mutlu olur. Yani işte hep birşeyleri elde etme çabamız, alışveriş çılgınlığı, yeme çılgınlığı, ilişkilerimizdeki dramalar hep bundan.



Bu hayatta hepimizin bir yolu var. Nasıl ilerlemek istediğimiz kendimize bağlı. Ben bir yola girdim kendimi bütün hissetmeye başladım. Sağlık durumunu etkiler mi bilemiyorum ama bir beklentim de yok. Hayatımda ilk defa her şey berraklaşmaya başladı nefesim yavaşladı. Hiçbir şey imkansız gelmiyor. Kendimi koşulsuz sevmeye devam gerisi zaten iyilik güzellik. Kötü insanların da bir hikayesi olduğunu artık biliyorum yani kocaman büyük bir yaraları olmasa o kötülüğü yapamazlar zaten. Umarım bir gün herkes kendisini sever affeder ve çevresine sadece sevgi verir. Ne güzel olur ya hadi olsun :))

No: Bu benim güzeller güzeli yeğenim Lina. Ulaşmak istediğim seviye budur :)) Sevgili ablam Özge ile de bu meditasyon işine birlikte başladık. Onu da çok seviyorum canım benim süper anne <3 p="">
Sevgiler

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Yol uzun :)

Sevgili Lupus,

Kendini keşfetmek öyle hemencecik bitmiyor yol uzun :) Şimdi de "Varoluş süreci" diye bir kitaba başladım. Bu kitapların ortak özelliği duygunun üstünü örtüp pozitif takılmak yerine duygunun içine gidip ne var ne yoksa çıkarıp sonra yola devam etmek. Ben yıllarca herşeyin üstünü örtüp sadece pozitif olmaya odaklanmıştım. Bu kısa süreli çok güzel işliyor ama uzun sürede kontrol edemediğim bir durum olduğunda o bastırdıklarım daha kötü bir şekilde çıkıyordu. Benim de değişmem zor oldu bu yönde. Hatta ilk başlarda duygudan kaçmayıp içine girmekten çok korktum ama zaten o orda bir yerlerde duruyordu istediğim kadar üstünü örteyim :) Sonuç hala çalışıyorum. Bu kitap 6 hafta sürüyor. Şimdilik birinci haftasındayım 15 dakika sabah akşam nefes egzersizi. Bu nefesleri yaparken de "Şu an önemlidir" diye geçiriyorum zihnimden. Olay bu :) 2. Haftada neler olur bilemiyorum.

Dispenza Kendiniz Olma Alışkanlığını Kırmak kitabını hala şiddetle okumanızı öneririm. Çok değişik süreçlerden geçtim o kitapla. Sanki yaşadıklarım rüya gibi hala :) O meditasyonlara kıyamıyorum arada onları da yapıyorum. Zaten o artık hep hayatımın içinde bana çok güzel yollar sundu. İlk defa kendi değerimin farkındayım ve cidden seviyorum kendimi :) Zaman zaman sarılıyorum bile kendime o derece :)) Bütün o bastırdığım beni yıpratan korkularım değiştiremeyeceğimi düşündüğüm düşünce kalıplarının içine girip geçtim çok rahatlatıcı. Bu kitapta neler yaşayacağım çok merak ediyorum.

Biliyorum birçoğunuza bunlar saçmalık geliyor da kedimizi keşfetmeden hayatın koşuşturmacasına kapılmak daha büyük saçmalık. Bu dünyada biz varız ve keşfedilmeyi bekliyor zihnimiz, kalbimiz. Yardım çağrıları yolluyor zaman zaman ama biz görmezden geliyoruz. İşte ben artık o yardım çağrısını duydum ve çok şanslıyım ki hiçbir şey için geç değil. Şimdi kendimi keşfetmeye, çözmeye, anlamaya, sevmeye, değer vermeye özen gösteriyorum ki bundan sonraki yaşamımda tam hissederek yaşayayım :) Bugüne kadar tam hissetmek için hep birilerine koştum, birşeyler başardım, şehir hatta ülke değiştirdim, çok saçma olsa bile alışveriş yaptım, saç kestirdim, kavga çıkardım. Şimdi bunlara ihtiyacım olmadan bir bütünüm... Tavsiye ederim. Sevgilim da yaptı bu süreci ve cidden ilişkinin gidişatı değişti. Kavga ettiğimiz durumlar kalmadı bir şey yaşadığımızda temeline gidip bakıyoruz ve kızmıyoruz birbirimize. O kendinden sorumlu ben kendimden. Tam iki insan bir olunca iki tam oluyor. Hastalıklı bir ilişkide iki yarım bir tam edip birbirini yiyor. Ben bugüne kadar böyle kavgaların dramaların olduğu ilişkiler yaşadım, bundan beslendim de ama şimdi gerek duymuyorum ne kadar özgürleştirici bir duygu. Minnettarım sana evren tüm bunları bana gösterdiğin içim ❤️

4 Ağustos 2016 Perşembe

Kabulleniş

Sevgili Lupus,

Nasılsın? :) Gerçekten nasılsın? Seni bir tanımak istiyorum nesin ne değilsin keyfin nasıl? Hangi duygularla hangi noktama nasıl saldırıyorsun falan böyle şeyler öğrenmek istiyorum hakkında. Okuduğum kitapların hepsinde organlarımızda geçmişten gelen duygu birikimlerimiz olduğunu öğreniyorum. Az çok biliyorum senin nasıl başladığını bana ne öğretmek için geldiğini falan... Bayağı da yol aldım bu duygusal yolculukta ama hala öğrenmem gereken birşeyler var hep olacak biliyorum. Sadece artık daha bir güveniyorum evrene, kendime vs vs. Çok korktuğum oluyor ateşimin çıktığını hissettiğim dakikalar ama sonra resmin dışına bakıyorum gözlemliyorum hangi koşullarda yapıyorum bunu kendime ve bir cevap geliyor. Geldiği an o yaşadığım duygu daha çıkmaya başlarken yakalıyorum değiştiriyorum :)



Karmaşık geldi değil mi? :) Aslında o kadar uçuk fikirler değil bunlar. Bilincimiz, egomuz "Ay saçmalama ya, öyle şey mi olur? Bal gibi hastayım ben! Ölebilirim bile bak kızdırma kafamı!" diyor. Bunları kendi bilincimden biliyorum. Ay bir susmadı bir dönem vır vır vır. Hiç motive edici değildi. Sonra dinlememeyi öğrendim onu. Ara ara panik anlarımda,  korktuğumda yani aslında tehdit hissettiğim durumlarda egom yine devreye girip konuşmaya başlıyor vır vır  ve fark etmem belki bir günümü alıyor. Bir günü nefesimi tutarak, panikleyerek, ellerim terleyerek geçiriyorum sonra ay ne yaptım ben diyip bir meditasyon patlatıyorum. Hop aydınlanış :) Dalga geçiyorum biliyorum ama sizde geçin bu durumla, cidden yoksa hayat boyu ne yaparız? Hep depresif  hep ağlak? Hayat mı geçer? Geçmez :)

Basit olan noktaya dönersek: Bilinç altımızda duygular biriktiriyoruz. Korkular, suçluluklar, üzgünlükler, güvensizlikler ve hayal kırıklıkları... Sonra bunların organlarımızdaki etkileri var. Öğrendiğimiz için de bu duyguları vücut artık bırakmak istemiyor. Hatta o kadar bağımlı hale geliyoruz ki egomuzu beslemek için o duyguları yaşayacağımız olayları hayatımıza çekmeye başlıyoruz. Örneğin Suçluluk duygusu, miyomlarımın nedeni olduğunu öğrendiğimden beri çalışıyorum. Bu bana çok eskilerden gelen bir duygu ama ne kadar çabalasamda bu duygudan kaçamıyordum. Sonra  durumdan kaçmadan izledim. Kavga sonucu kendimi suçlu hissettiğim için kavgayı tetiklediğimi gördüm. Sonra baktım bu bir döngü her seferinde aynı yere geliyorum. Bir fark yaratmaya karar verdim, izledim. Gerçekten olay değişti. Çözülme yaşadım. Bu sadece bir nokta daha geçmem gereken yüzlerce yol var. Hemen olmayacağının da farkındayım ve benim kadar sabırsız bir insansanız en zor kısmı beklemek :) Sonuç ben ameliyata ikna olmuşken miyomlarım yok olmadı hayır :) Ama kendi doktorum ameliyat olmama gerek olmadığını ne kadar büyüselerde operasyon geçirmeyeceğimi ilaçlarla yardımcı olacağını söyledi. Daha bir mucize gerçekleşmedi ama benim bu miyomlarla gönlümce uğraşacak rahat rahat vaktim var :) Sonunda bir değişim olursa ne mutlu olmazsa da her zaman söylediğim gibi canım sağolsun :) Denemeden bilemem.

Lupus seni de gözlemliyorum canım merak etme. Nedir ne değildir duygularıma bakıyorum. Kalbimde bir yerlerde seninde gitme vaktini kabul ettim. Beklemeye razıyım bugüne kadar hep güzel yerlere gitti yolum. Seni suçlayıp dursam da bugün bu insan olmam senin sayendedir. Savaşmıyorum öğrenmem gerekeni öğrenmeye çalışıyorum cidden. Dikkat ediyorum kendime :)

Sevgiler :)

15 Temmuz 2016 Cuma

Aydınlanma :)

Sevgili Lupus,

İki hafta önce hayatımdaki bazı şeyler değişmeye başladı. İlk başlarda çok canım yandı ama sonra değişimin karşısında durmanın gereksiz ve yorucu olduğuna karar vererek değişim nehrinde akıntıya kapıldım. Kalbim değişiyor, ruhum değişiyor en önemlisi de hislerim değişiyor kendime ve çevremdekilere karşı. Değişmek sanırım hiç bitmeyecek bir serüven ve hayatta değişmeye direndikçe aslında daha çok yorulduğumuzu geçen bu iki haftada biraz daha anlamaya başladım. Eski ben olup olayları kontrol etmeye çalışmak istedim. Hem benim için hem de karşımdaki için yapabileceğim en kötü şey olduğuna karar verdim ve her seferinde aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç elde etmem mümkün olmadığından bu sefer bırakmaya ve gözlemlemeye karar verdim. Bu sürede de okuduğum kitaptaki meditasyon kısımlarını yapmaya başladım.

Kendimle ilgili bu kadar çok şeyi kabul edip, affedip bırakmak oldukça yorucuydu. Ne çok şey biriktirmişim derinliklerimde. Azmettim:)  2 saatten fazla günlük meditasyonlar yapıp derinlere inmeyi başardım. Olumsuz duygu ve düşüncelerimi çıkardım o derinliklerden ve gönderdim :) Evet gönderdim kurtuldum, yerine de daha güzel mutlu duygular koydum. İçim bir rahatladı anlatamam :) Yalnız kalmaktan korkmuyorum artık kendimle de mutlu olabildiğimi biliyorum. Hatta bunun nasıl bir his olduğunu anlamak için bugün kendimle randevum vardı. Gerçekten gülme :) kendi kendimle randevu ayarladım :) Deniz kenarında ben ne istersem onu yaşayabileceğim bir gün. Eskiden hep bahaneler üretip çıkamayacağım bu randevuya azimle karar verip ders programımı ayarladım. Sonra tam sabah uyandım herşey hazırdı ki ablam ve Linamın bugün gelmeleri gerekti. Hemen vazgeçmek istedim. Sonra dedim ki gideyim ben. Bu sefer de bir suçluluk hissi kapladı içimi. "Ulan bugün ablanla  Lina geliyor başka gün mü kalmadı boşver" dedim. Ay bir fark ettim bunların hepsi bana birşeyler göstermeye çalışıyor. Hop yine incelemeye başladım kendimi. Sonra herşeyi biraz daha fark ettim. "AAA benim kendimle çok önemli bir randevum var, deniz kenarında asla iptal edemem." İşte bu oley artık kendi kendim için önemli bir insanım. Saçmalıyor gibi geliyorum yazarken ama ne yapayım çok heyecanlıyım bu aydınlanmalar için. Sonuçta gittim. Tüm gün sahilde kitabımla başbaşaydım. Bir sürü şey fark ettim meğer ben uzun yüzmeyi seviyormuşum. Sonra sırt üstü yatıp denizin altındaki sesleri dinlemeyi ve dalıp taklalar atmayı ve bunları yaparken yalnız olmayı da seviyormuşum. Uyudum uyandım meditasyon yaptım kitapta artık 4. Hafta meditasyonuna geçmeye karar verdim. Böyle muhteşem ve aslında basit bir gün yaşadım :)



Şimdi son haftadayım. Meditasyonun bu haftası biraz daha ilginç. Olmak istediğim insanı hayal edip onun gibi davranıp onun gibi düşünmeye çalışıyorum. Bütün gün sahilde "Kim olurdum? Nasıl olurdum? Nasıl hissederdim?" Sorularını cevapladım. Çok zormuş. Çünkü hayal kurmaya çalışırken bile acabalar nasıllar vs gibi anlamsız sorular dolduruyor zihnimi. Kitapta bin kere falan nasıl olacağını sorgulama sadece hayal kur diyor ama ben sürekli acaba yanlış mı kurdum ya olmazsa, abartma bu nasıl olacak gibi şeylere dalıp gidiyorum. Sonra işte o noktada sırt üstü yattım denizdeki sesleri dinledim rahatladım hayal kurmaya başladım bir havalara girdim! OO ben lupusun tedavisini bile bulmuştum bir sürü inana yardım ediyordum, asistanlarım vardı herşeyi not alan, yeni kitabım çok iyiydi, acayip sağlıklı ve neşeliydim. En önemlisi tam hissediyordum. Bir bütün bir yanım eksik değildi. Bir coştum gülümsememi durduramıyorum. Bir de adam kitapta bu anı bırakmayın alışın ve eskideki kötü üzücü şeyleri düşünüp enerji harcamaktansa bu yarattığınız dünyaya enerji harcayın falan! Bana çok mantıklı geldi.

Geçenlerde korkularım içinde en büyüğü terk edilmek çıkmıştı. Terk edilip gitmek... En büyük korkumu yaşadım. Bin kere söylesem de bunu, herşeyin konuşulması gerektiğini çekip gitmenin bir çözüm olmadığını bir şey değişmedi. Her gittiğinde özürler dileyip getirsem de bu kendimi suçlu hissetmekten başka bir şeye yaramadı. Benim değiştirebileceğim bir şey olmadığını kabullendim giden insanı geri getirmek ya da tutmak bir çözüm değil. Kısa süreli bir çözüm ama gidiyorsa o kadar da iyi bir durum değil zaten için de bulunduğum durum. Bu kendime karşı sevgi dolu bir yaklaşım değil. Ben değerliyim kendimi seviyorum ve kendimi terk etmiyorum. Duygularımı, düşüncelerimi, sevgimi harcayıp savurmak istemiyorum. En önemlisi kendime karşı sevgi dolu olabilmem sonra karşımdakini bir bütün olarak sevebilirim. Kendini suçlayıp, kızmak vs hiçbir işe yaramayan yok edici duygular. Zaten kimsenin bu duygulara ihtiyacı yok. Bu ayrılık süreci bırakıp gözlemlemenin tutup kontrol etmekten daha önemli olduğunu gösterdi. Kendime bakış açım değişti. Kendimden özür dilerim bedenimi ve ruhumu böyle saçma şeylere maruz bıraktığım için. Kendimi özgür bırakıyorum. Belli mi olur belki de lupusun tedavisini bulurum ruhsal yoldan :)

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Bırakmak

Sevgili Lupus,

Bir kitaba başladım demiştim ya, o kitap hayatımı kökten değiştirmeye başladı ve değiştirmeye devam ediyor sanırım. Kendimle ilgili enteresan şeyler keşfettim ve artık hiçbir şeyi tutmak istemiyorum seni bile. Ben sadece kendimle mutlu olabiliyorum bunun için ne sana ne başka birşeye tutunmam gerek var. Lupusla mutlu olunur mu diyen sesleri duyar gibiyim? Ama aslında lupus kötü bir aşk hikayesine benzer. Bazen çektiğimiz acı bize kişiliğimizi hatırlatır. Demiştim ya arebesk bir toplumuz diye işte o acı arebesk olmamıza olanak sağlar utamadan sıkılmadan. Ben bile bunu düşünürken kendime kızmıştım ama fark ettim işte hani kurtulman gereken birşey olduğunu bilirsin ama bırakamazsın. Bilmiyorum, bunu fark etsem bile elimde olmayan imkanlardan daha yeterince yenememişimdir seni. Zaten çokta sorun değil şimdi fark etme evresindeyim. Yenip yenmemek sonra gelebilecek aşamalar...


Lupus ve bazı aşk hikayeleri... İlk başta bütün aşk hikayeleri dolu dizgindir, herşey çok özeldir, bütün tesadüfler gerçek aşk olduklarını işaret eder. Sonra bir bakarız içinde kaybolmuşuz bu duyguların. Gerçekliğimizi kaybederiz. Sadece bu hikayeyi yaşatmak için kendimizden çok şey veriririz ve sadece bizimle kalsın diye herşeyi kabul etmeye başlarız ve kendimizi suçlarız her gidişte. Sonra birden farkına varırırız. Bir daha gitmiştir ve aslında neyi tuttuğumuzu bilmeden tutmak isteriz. Bırakmak için doğru an geldiğini içten içe bildiğimiz için ne aramak isteriz ne yazmak. Birşeyleri bizim değiştiremeyeceğimizi anlamışızdır. İşte senin gibi lupus senle belkide inişli çıkışlı bir aşk hikayesi bizimki ve seni bırakamadım.

Artık geleceğimde ne hissetmek istediğimi biliyorum ve bu duygular içinde yaşamak için her gün meditasyon yapıyorum. Özgür hissediyorum kendimi. Korkum, kaygım, suçluluk duygum azaldı. Özgürleştikçe bedenimin şuanki durumundan da uzaklaşıyorum ve doğal halimle seviyorum kendimi birşeye ihtiyacım olmadan. Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz kimseye veya hiçbirşeye bağlı değil artık bunun da farkındayım. Herşey kendimizle ilgili...

Hep zoru seçmeye gerek yok kahraman olmak için ya da zor yoldan gitmeye. Kolay yolları görmek için biraz daha basit düşünmemiz gerekir. Amele olmaya gerek yok yani. Kendime hep söz vermiştim bir daha kendimi o kadar üzmeyeceğim diye, sanırım içindeyken insan anlamadan kaptırıyor kendini. Şimdi işim, hayatım herşey için yeni bir döneme hazırım. Kendiliğinden yoluna gireceğini biliyorum. Evrene hep güvendim şimdi biraz da bırakmayı öğreniyorum :) 

 Hayat herkese bolluk, bereket sağlık, mutluluk getirsin. İyi bayramlar.

28 Haziran 2016 Salı

Hasta psikolojisi

Sevgili Lupus,

Ben ne kadardır yazmamışım sana? Günler su gibi geçip gitmiş. Bir de tabii Linam geldi, ondan kendimi bile unuttum :) Boş vakitlerimin hepsini ablam ve Lina ile geçiriyorum. Teyzeliğimin keyfini sürüyorum. Yazın dinlenirim boş boş takılırım desem de yine öyle olmadı. Yaz kışa göre daha hareketli çünkü boş vakitlerde hep yapacak birşeyler var :)



Şimdilerde bir kitap okuyorum ve onun etkisine girdim. Aklıma sen geldin yazayım dedim. Kitabın ismi "Kendiniz olma alışkanlığını kırma" yazarı "Dr. joe Dispenza" Oldukçe ilginç bir kitap. Hastalığa ve kendime farklı bir açıdan bakmamı sağladı. Bence sizde okuyun zararı olmaz :)

Bu geçtiğimiz 3 hatta 4 ay rahmimdeki miyomlarla çok vakit kaybettim. Aşırı kanama ve halsizlikten rüya aleminde gibi takılıyordum. Hala da devam ediyor ve ameliyat olmam gerekiyor. Yazın olmak istemiyorum tabii biraz beklemek ve bir umut miyomları düşünce gücüyle geçirmek istiyorum. Biraz fazla büyükler ama neden olmasın :) Bir tanesi 7 cm, bir tanesi 5 bir tanesi de 2 cm. Seç beğen al :) Nedense bu sefer doktor alınması gerekiyor dediğinde çok panik olmadım. Bir rahatlama hali var herşeyin yolunda olduğuyla ilgili. Yani artık vücudum bana ne anlatmak istiyor onu dinlemeye çalışıyorum. "Aman tanrım bu benim başıma neden geldi?" tepkim biraz yumuşadı.

Lupusta genel hissiyatım. "Ulan bu neden benim başıma geliyor? Herkes gibi normal olmak, sağlıklı olmak istiyorum. Günlerimi lupusu düşünerek ay acaba bunu yaparsam atak olur mu? Ay yorgun hissediyorum acaba lupus mu? Ateşim mi var?" Falan gibi. Sağlıklı insanların pek anlayamayacağı paronayak bir durum. Yani yakınan kadın tipini hiç sevmem. Böyle başı ağrır sanki dünyanın sonu gelmiştir ya da azcık midesi bulanır yataklara düşer. İşte tam bu noktada birşeyi öğrenmem gerekiyormuş o kadar da kızmamak lazım o tip insanlara vardır bir psikolojik nedeni onların da. "Kızdım, ben çok güçlüyüm bana bişi olmaz, hayatta dinlenmem, yorulmam" diyen bir kadın oldum da noldu? Lupus oldum. Hıh işte lupusta bence bana bunu öğretmek istiyor. Yani ben kendimi biliyorum lupus falan olmasam ırgat gibi durmadan çalışırım. Stresten kendimi yerim bitiririm. İşte şimdi farkındalığımı yaşıyorum ve artık ona ihtiyacım olmadan da ben değerliyim dinlenmem lazım kısmını kabulleniyorum. Birkaç anlamam gereken şey de kaldı onları da anlayınca bence lupus kendiğinden gidecek biliyorum. Belki acınmasını istedim bana, ilgi görmek istedim çünkü hepimiz arebesk bir türk edebiyatının çocuklarıyız. Hepimizin çok derdi var, hepimiz çok acınası durumdayız :)) Şaka şaka fıstık gibi hayatım var farkındayım ama daha yeni farkına vardım ve varıyorum :) Şimdi bu kitap ban başka bir yol açacak. Bu miyomlar, lupus öğrenmem gerekeni öğretip gider biliyorum. Gitmezse de canları sağolsun çözümü var, tıp ilerledi :) Gerçekten artık bu kafadayım kurtulucam diye de kendimi strese sokamam. Kurtulamazsam da yetersiz hissedip kendimi suçlayamam ben buyum bu halimi seviyorum :)

Sonuç arkadaşlar her gün bir sürü mesaj alıyorum sizden. Face ve instagramdaki fotoları falan görüp "Sen nasıl böylesin" diye. Ben de zaman zaman inişler çıkışlar yaşıyorum. Yoruluyorum bazen hiç keyfim olmuyor. Benim de hayatta yaşadığım zorluklar var kimse dörtdörtlük değil. Sadece kendime acımayı bırakıp zevk almaya başladım tavsiye ederim. O zaman insan başka şeylere açık olabiliyor. Enerjisi de artıyor daha bir pozitif oluyor :) Kendinizi sevin ve öğrenmeye çalışın neymiş vücudunuzun, ruhunuzun derdi :) öpüyorum

2 Nisan 2016 Cumartesi

İyi ki doğmuşum!

Sevgili Lupus,

Bir haftadır hatta daha uzun zamandır sana yazmak istedim ama ancak iki dakika oturabildim :) İşimle ilgili bazı şeyler yapıyorum. Kendimi yormamaya çalışarak işleri halletmeye çalışıyorum ama içimde bir değil bin kaplan yaşadığı için arada kontrolü kaçırıyorum. Kaldırmamam gereken şeyleri kaldırıyorum. O da yetmiyor koşuşturma sırasında kendimi unutuyorum ama sonra "Hop napıyorsun sen?" diyip oturuyorum oturduğum yere. Bazen ne zor kendimizi tutmak  :) Bahar yorgunluğu denilen şey bayağı kötü, sabahları yataktan kalkamıyorum. Bunlara rağmen güneş açtıkça ve çiçekler mis gibi koktukça insan mutlu oluyor :)

Geçen hafta doğum günümdü. 31 yaşında oldum. Bu yıl artık süpriz yapılmaz yapılsa da yemem diyerek pek bir doğum günü kutlamayacağımdan emindim. Geçen yıl zatem muhteşem bir doğum günüyle 30 yaşımı doldurmuştum. Bu yıl da sevgilim sağolsun güzel bir planla beni kandırmayı başardı. Aslında sadece o da değil yalan söyleyemeyen annem bile bayağı güzel kandırdı beni. Bir de arkadaşlarımın haftaya kutlarız ayakları falan. Bayağı bir inandım :)

 Güneş "Seninle başbaşa otele gidiyoruz" diyerek doğum günü sabahı aldı götürdü beni :) Bu sırada da sabah annemle konuşuyorum "Aa ne güzel ondan hiç sesin soluğun çıkmıyor. İyi eğlenceler, bizle de sonra kutlarsın." diyor. Bazı arkadaşlarım doğum günümü kutlayıp, haftaya bir program yaparız diyor. Ablam da öyle. Derken biz otele gittik. Benim surat asık arkadaşlarım ve ailem yanımda olmadığı için :) Sonra odaya bir çıktık off hayatımda gördüğüm en güzel oda :) O sırada benim başbaşa, arkadaşsız ve ailesiz doğum günü kutlanır mı tribimden eser kalmamıştı. Olduğum yerde zıp zıp zıplıyordum mutluluktan. Sonra Güneş "Hadi yemeğe gidelim"dedi. Ben tribal  "Ya neden gidiyoruz biraz takılalım burda, güzel işte!" dedim. O kolumdan tutup götürdü tabi :) Sonra ben babamı görür gibi oldum "Babam" dedim Güneş "Ne babası ya, yanlış görmüşsündür" dedi. Neyse yazık bunlar, dışardan aynalı içerden gözüken camekanın arkasına saklanmışlar görünmedikleri düşünüyorlar :)) Ben koşup gittim yanlarına "Süprizz" :) Gerçekten çok saşırdım ve çok sevindim. Hayatımın en güzel günlerinden biriydi!



Gerçek dostlarla çok zor karşılaşılır biliyorum. Ben gittiğim her yerde dostlar kazanmaya çalışırım çünkü hayattaki en önemli şeylerden biri olduğunu çok erken öğrenmiştim. Ne mutlu ki bana Urla'ya geldiğimden beri mükemmel insanlarla tanışmışım ve onlar dostlarım oldu. Bana her zaman destek olan süper ablam, annem ve babam :) Bir de çok güzel kalpli bir sevgilim  :) Doğum günümde beni bu kadar mutlu edip şımarttığınız için çok teşekküler. Sizleri seviyorum! İyi ki varsınız! İyi ki doğmuşum!

2 Mart 2016 Çarşamba

Güneş

Sevgili Lupus,

Bugün Güneş ile tanışalı bir yıl oldu. Hayatıma girmesi ve değiştirmesi bir yıl önce başladı :) Ne garip. Yazdığım romanda son karakterin ismi Güneş'di. Hiç Güneş isminde birini tanımıyordum öylesine seçmiştim o ismi. Sonra çok sevdiğim arkadaşım Filiz bir gün pilates için kapıdan girdiğinde  seni biriyle tanıştıracağım ismi "Güneş" dedi. Parantez açarsak Filiz o dönem bana çok destek oldu hem kitabımı bitirmemde hem de o dönemi atlatmamda. Çok teşekkür Filiz!

Kitabım yayınlanmadı. Belki iyi değildi. Ben de bu konuda yazdıkça kendimi geliştiriyorum. Bir de bu bir sektörmüş birkaç yayın evi parayla yayınlamak istedi ama ben bu şekilde basılmasını istemedim. Çok kırıldım yayınlanmadı diye. Kendimi yetersiz gördüm vs. Ama sonra fark ettim ki o kitap beni tedavi etti. En önemlisi de "Güneşimi" bulmamı sağladı.  Şimdi yazdığım için pişmanlık ya da kırgınlık hissetmiyorum. Sadece şükran duyuyorum bana kattıkları için. Yayınlanmadı diye yazmaktan da vazgeçmedim. Yeniden başladım başka romanlar yazmaya. Belki bir gün biri yayınlanır ya da yayınlanmaz. Önemli olan yazmayı sevmem.



İnsanın sevdiği şeyi devam ettirmesi lazım. Başarı sağlar ya da sağlamaz. Bize günümüzde öğretilen şey"Eğer başaramazsan yapma aman salaksın işte."dir :) Başarısızlıktan korkarak denemeyip bilemeyeceğimiz için olup olmayacağını, ilk önce bir adım atıp denemek gerek. Sonra bakarız olur mu olmaz mı :) Başarısızlıktan korkarak geçmez bir ömür.

Örneğin sevgi. Ben birkaç ilişkide başarısızlık yaşadım diye sevmekten korksaydım eğer Güneşim hayatıma hiç girmezdi. Yine kaybetmekten korksaydım kalbimi hiç açamazdım. Bir yıl önce kalbimin anahtarını bulup açan adama her şey için teşekkürler :) İyi ki girdin hayatıma.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Bir dilek hakkım iyiliğe

Sevgili Lupus,

Bahar geldi. Yalancımıydı bilemiyorum ama geldi :) Papatyalar falan açtı o kadar geldi yani :) Hatta 20 dereceleri gördük. İnsan neşe dolmak böyle hiçbir şeye takmadan aşkın ve baharın tadını çıkarmak istiyor ama nedense bir depresiflik var üzerimizde. Yaşadığımız yerde olan şeyler artık her geçen gün artıyor ve insanı umutsuzluğa sürüklüyor.



Ülke olarak bahar gelmedi, hatta  karanlık bir kış havası var. Nefes almayı zorlaştıran bir sis var sanki. İşte bu nedenle depresifiz. Tecavüz normalleşiyor yapanlar cezasız kalıyor. Tenhalarda tek başımıza dolaşmak tehlikeli artık tecavüz, taciz korkumuz arttı. Kalabalıklarda bombalardan korkar olduk. Her gün ölüm korkumuz arttı. Artık uçağa binerken bile uçak düşer mi diye korkmadığımı fark ettim. Uçakta bomba varmıdır diye korkuyorum. Nasıl bir paronayaklaştık anlatamam.

Habire de neşeli pozitif kalma çabamam var hastalık gelmesin diye. Günde bilmem kaç saat meditasyon yapıyorum. O da yetmiyor spor yapıp yürüyorum. O da yetmiyor dizi falan izliyorum. O da yetmiyor bir de film izliyorum. Ya napıcaz biz ya? Ben yaşadığım yeri seviyorum gitmek istemiyorum.

Daha önce yurt dışında yaşadım. Birkaç yer gördüm ettim ama yaşadığım yer kadar güzeli yok. Ayrıca orda hep ikinci sınıfsın ne yaparsan yap o milletten değilsin. Burasının havası, toprağı, denizi güzel ya. Neden gitmek zorunda hissediyorum kendimi? Sağlıklı olayım , kafam rahat olsun diye gidesim geliyor ama üff ya!... Biz kalalım gitmesi gerekenler gitsin. Ay yaşamak istiyorum ben ya sağlıklı mutlu!

Nasıl bi kafa karışıklığıyla yazıyorsam. Ruhsal karmaşam yazıma da yansımış.

Sağlıkla ilgili kendimizi sevelim, iyi beslenelim bir de kafamızı rahatlatalım yapabildiğimiz kadar. Bir yaşam var işte insanlar ölüp gidiyor. Nasıl yaşamak istiyorsak yaşayalım ama insan olarak. Bencilleşmenin manası yok. Doğayla bütün olup yaşayalım yok etmeden severek. Gerçekten herkes kendi için tuttuğu bir dilek hakkını doğanın ve iyiliğin kazanması için tutsa dilekler birleşir gerçek olur :) Hadi o ayakkabıyı almak için tuttuğumuz dilek hakkını buna harcayalım.

Sevgiler ❤️

24 Ocak 2016 Pazar

Öksürüyorum ama Gülümsüyorum :)

Sevgili Lupus,

Üç gündür öksürükle uğraşıyorum. Boğaz ağrısı ile başlayan maceramız öksürüğe çevirdi. Yarın gidip  akciğer filmi çektirip kan vereceğim bakalım. Bir şey çıkacağını zannetmiyorum ama riske atmıyorum artık :)Gerçi bugün şu saatlerde daha iyiyim :)

Normalde hiç yapmadığım şeyi yaptım. Dersleri iptal ettim dinleniyorum. Öğrendim sanırım kendime dikkat etmeyi. Bir de mükemmel sevgilim var, nazar değmesin. Yemek, çorba, bitki çayı yapıp bir de sürekli ilgi gösteriyor. İnsanın hastayken buna ihtiyacı oluyor geçen yazımda da söylediğim gibi. Geçen gün de "Ay kıyamam hasta mı oldun yazık sana!" demeyi öğrettim. Çünkü habire "İyisin sen bir şeyim yok" diyordu. Hastayken insan böyle acısınlar, ay yazık desinler istiyor :)) Yok yok şaka sürekli değil ama birkaç kere söyleyebilirsiniz :) O zaman zaten insan otomatik "Yok iyiyim ben ya" diyor. Öbür türlü "İyisin birşeyi yok" diyince otomatik "Hastayım uleyn kimse beni anlamıyor, inandıramıyoruz!" tribine giriyor insan. Neyse öğrenilebiliyor. Bence çoğu kadın bunu istiyor. Biz ablamla keşfetmiştik bu durumu :)



Bu ara inanılmaz mutluyum. Teyze oldum o nedenle de yüzüm hiç asılmıyor. Öksürürken bile gülümseyebiliyorum. Ne değişik bir duyguymuş teyze olmak. Tabii teyze anne yarısı :) Gerçekten öyle :) Bir de tabii biz ablamla çok yakınız. Birbirimizi çok seviyoruz ve acayip bağlıyız. Böyle olunca yiğen de farklı bir anlam kazanıyor. Şimdiden, yanına gidememiş görememiş olsam da kalbimi ısıtıyor.

Öksürük ilaçları Lupus hastalığında iyi değilmiş. Ben de Umca ve keçiboynuzu özü içiyorum. Sürekli bitki çayı. Ihlamur, zencefil, kuşburnu, adaçayı vb. Bir de tabii ki de zencefil şat. Bence yarına iyileşirim :) Robot gibi bakıma aldım kendimi :)

Hastalık kafasıyla biraz saçma bir yazı olsa da  yazmak istedim :)

Sevgiler

19 Ocak 2016 Salı

Lupus ve İlişki

Sevgili Lupus;

Bu ara o kadar çok ilişkiler ve lupus ile ilgili mail alıyorum ki? Kendimi Güzin abla gibi hissediyorum. Ben ilişki danışmanı değilim arkadaşlar sadece yaşadıklarımı yazıyorum :) Siz de o yazılarda kendinizi buluyorsunuz. Bulabiliyorsanız tabii ne mutlu bana :)

Şimdi genel olarak gelen maillerdeki problemleri ve kendi yaşadıklarımı birleştirip lupus ve ilişkiler hakkında yazmak istiyorum. Aslında sadece lupus değil, genel olarak hayat boyu taşıdığınız hastalık varsa bu aşağı yukarı aynı kapıya çıkıyor.

Ben dünyadaki tek hasta değilim biliyorum. Siz de değilsiniz siz de biliyorsunuz. Ama inatla herkes bunu söylemeye bayılıyor. "Senden daha kötü durumda olanlar var, haline şükret!" Eğer yakınınızda hayat boyu bir hastalıkla yaşamak zorunda bir arkadaşınız varsa sakın bunu söylemeyin hiç işe yaramıyor daha çok üzüp sinir ediyor. Biliyoruz bunu ama keske senin gibi sağlıklı olabilsek ve tetikte olmak zorunda olmasak. Hissettiğimiz şey bu tür cümlelerde "Ya ne büyütüyorsun seninki de hastalık mı? Çok abartan bir yapın var." Oluyor. Biliyorum çünkü ben böyle hissediyorum. Zaten birşeyle yaşamak ve dikkatli olmak zorundayım. Biliyorum zaten bunun böyle olduğunu. Ayrıca genel hayat görüşü olarak benden kötü insanlara bakıp halime şükretmem bu bana çok acımasızca geliyor ve bencilce. Yani aynı şekilde yemek alamayan bir insana bakıp halime şükredip yemek yemeğe benziyor bu. İyi olduğum için şükrederim kalkıp başkalarının acılarına bakıp niye mutlu olalım ki?



İlişkiye dönersek. Arkadaşlar birlikte olduğunuz insanın hastalığınızı kabullendiğine emin olun. Yoksa sizi zor günler bekliyor. Yapamayacağınız birşey olduğunda. "Aman sen de hep yorgunsun hep mıy mıy yakınıyorsun" gibi tepkiler alıp üzülebilirsiniz. Ya da bir kavga sırasında strese girip ağladığınızda, yerle bir olduğunuzda siz bin yıpranırken karşınızdaki bir yıpranır. Siz o kavgayı uzun süre vücudunuzda hissederken yaralar, ateş vb. Karşınızdaki bunu saçma bulur. Gönlünüzü almak yerine saçma sapan egolar devreye girip böyle tepe taklak gelir ilişki. Tek hastalık lupus değil ve tek hasta da biz değiliz biliyorum. Ama mesela benim için ben öncelikliyim. Çünkü bir kere dibini gördüm herşeyin. Ordan çıkınca herşeyi bırakmayı öğreniyor insan. Yapabilcek bir şey yoksa çokta tutunmamak lazım.

"Sen dünyadaki tek hasta değilsine" dönersek. Bu çok yıpratıcı bir cümle. Bu sefer karşımızdaki bizi ciddiye alsın ne kadar hasta olduğumuzu görsün diye iyice hastalanırız. Ben biliyorum yaşadım. Karşımdakini inandırmak için daha da hırpaladım kendimi. Dönüp bakacak olursak cidden çok saçma ve salakça. Ama insan yaşıyor böyle şeyler. Daha önce de dediğim gibi ruhumuzu ifade etmek için hasta olmak zorunda kalmayalım hiçbirimiz.

İlk önce kendimize değer verip sevmek gerekiyor. Dönüp dolaşıp konu buraya geliyor zaten. Kendinize değer vermediğinizde karşınızdaki de size değer vermez. Bu her insan için geçerli. Siz karşınızdakinin bir göz yaşına dayanamayıp herşeyi yapıyorsanız o kalkıp sadece izliyorsa ve susuyorsa sorun sizin kendinize gereken değeri vermemeniz. Ya da karşınızdaki azcık grip bile olduğunda siz kendinizi paralıyorsanız ve siz hastalandığınız da o sadece seyrediyorsa burda da sorun var demektir. Sevgili arkadaşlar kendimize yapabileceğimiz en güzel şey başkasının size değer verip vermediğini önemsememek sizin kendinize değer vermeniz herşeyden önemli.

Umarım birçok mailin cevabını burda bulursunuz. Cevap veremediklerim için kusurabakmayın. Elimden geldiği kadar sizin mailleriniz ve benim yaşadıklarımdan yola çıkarak yazmaya çalıştım.

Sevgiler <3 nbsp="" p="">

10 Ocak 2016 Pazar

Grip Salgını ve Lupus

Sevgili Lupus;

Grip salgını  immune sistem hastaları için kabustur. Ben bir süre "Aman allahım şimdi grip oldum! Yok şimdi oldum! Boğazım mı acıyor? Şu adam üstüme mi öksürdü?" gibi paniklerimden sonra grip olur gibi oldum. Napalım bu da kaderimizmiş kaçamadık. Sonrasında öyle bir bakıma soktum ki kendimi insan üstü bir çabayla 3 günde iyileştim. Hastalığın sonunda tenim zencefil, soğan ve sarımsak kokuyordu bence. Hayatımda bu kadar yediğimi hatırlamıyorum :)

Şimdi ilk önce kullanabilceğimiz bitkisel ilaçların isimlerini vereyim. Sambucol ve Umca. Bunlar artık her eczanede var. Hastalığım boyunca sadece bunları kullandım.

İkinci olarak organik tavuk aldım. Zencefilli, bol acılı ve sarımsaklı tavuk suyuna çorba içtim. Yana yana sinüslerim boşaldı. Burnumu çeke çeke yedim :)

Tarif vereyim : 5 diş sarımsak ve 3 cm kadar zencefil rendesini zeytin yağında kavurun kokusu çıksın. Sonra üzerine tavuksuyunu dökün. Bol pul biber ve tavuk parçalarını da eklediyin. Sonrasında bir avuç şehriye de koyup kaynatın. Süper acı çorbanız hazır :) Bunun içine zaman zaman sebzeler de ekledim. Ispanak ve havuç gibi. Öyle yaparsanız da üstüne iki kaşık yoğurt koyup çırpın süper oluyor.

Üçüncü olarak her sabah katı meyve sıkacağında zencefil, en dış kabuğu soyulmuş portakal, havuç ve elma sıktım. Bunu içtim.

Dördüncü olarakta zencefil şat. Bunu sürekli yaptım sanırım :) hala da yapıyorum. Yine 3 cm kadar zencefili rendeleyin, içine bir çay kaşığı bal ve bir limonu sıkıp azcık sıcak su koyun ve şat yapın :)

Beşinci olarakta bol bol soğan tükettim. Salataların içinde vs. Bir de miyomum için soğan suyu yaptığım için onun iltihap sökücü özelliği varmış bu da işe yaramış olabilir. Soğan suyu kürü de 15 gün boyunca öğle ve akşam yemeklerinden önce aç karınla 1 orta boy soğanı 5 dakkika kaynar suda demlemek. Ilık içiliyor!


Bu kadar şeyi yapıp gripten kurtuldum. Yatak çarşaflarını sürekli değiştirip evi havalandırmakta gerekiyor. Bir de mutlaka açık havada yürüyüş yapın. Mikroplarınız ölsün.

Evet arkadaşlar. Bayağı zor bir süreç ve yapması zor gibi görünüyor tüm bunları ama deneyin :) Ben iyileştim.

Herkese geçmiş olsun! Hasta olmamak için de yapabileceğiniz yöntemler bunlar. Hasta olmayı beklemeyin kendinize bakmak için :)

İyi pazarlar.

8 Ocak 2016 Cuma

Sevin Kendinizi

Sevgili Lupus,

Nasılsın? Uzun zamandır sormadım nasıl olduğunu :) Ben sensiz iyiyim. Gittiğin yerde rahatsındır umarım pek buralara uğrama artık sana göre birşey yok :)

Geçenlerde birileri lupus olduğumu öğrendiğinde ağlamaya başladı. Arkadaşı lupustan tık diye gitmiş. Benim hiç kendime dikkat ediyor gibi bir halim yokmuş blah blah blah! Yauw ben şimdi kendime dikkat etmek için cam oda yapıp oraya mı oturayım? Yani bir de ben ölümcül hastaya bile böyle birşey söylemem :) Beni de bir gülme tuttu kızcağız böyle dedikçe :) Sonra dedim benim gibi hastalar bu "ÖLECEKSİN" sözünü nasıl karşılıyorlar?

Arkadaşlar öyle tık diye gitmiyoruz. Ben yaşadım hastane sürecini falan yavaş yavaş geliyor. Hasta olduğumuzu kabul etmeyip kendimizi ve çevremizdekileri hatta doktorumuzu bile kandırabiliyorsak benim gibi midem bozuk diye gidip hastaneye yatabiliyorsunuz ki onda bile tık diye gidilmiyor.  Önce aşamaları var bu işin :)

Şaka bir yana korkup paniklemenin kimseye bir faydası yok. Hatta daha önceki yazılarımda da söylemiştim. Hastalığı ilk öğrendiğimde internetten araştırıyorum. Aman allahım herkes manyak manyak korku filmi gibi şeyler yazmış. Hatta bir doktora mail atmıştım bana cevap olarak "Lupus hastalarının ortalama 20 yıl yaşam süresi vardır." demişti. İnanmayın böyle şeylere. İnsanlar pek bir meraklı acıklı seneryolara. Buna inanıp kendinize acımak isterseniz orası sizin bileceğiniz iş ama bence yapmayın. İlk önce bir yaşama dört elle sarılın zaten lupus o zaman kendiliğinden gidiyor.

Herşey kendimizi sevmekle iyileşiyor. Ben hastane sürecini yaşamadan önce lupus bana geldi gösterdi kendini. Ama ben görmek istemedim. Tam gaz devam ettim hayata. Stres, üzüntü ve yorgunluktan nefes alamıyordum. Bir gün bile kafamı rahatlatamıyorum. "Ben iyiyim" diyordum soranlara. İnsan kusup, bütün eklemleri ağrırken yataktan kalkamazken disiplin adı altında kalkıp ders verir mi? Şimdiki aklımla asla :) ama o anki aklımla evet :) Bir de manyak gibi üzülüp sıkılıp çevreye mutlu imajı çizmeler. Bir sorun olduğunu kabul edip durup dinleseydim kendimi o zaman, büyük ihtimal yatmazdım hastaneye... Ama ben dinlemeyip dinlenmeyip yattım hastaneye :) Başıma gelenlerin bir nedeni varmış. Çok şey öğrendim. Şuan, bu hayatı o süreç sayesinde yaşıyorum. Her şey daha güzel, huzurlu ve sevgi dolu. Bir tek mutsuz olduğum şey ilaç kullanıyor olmam ama yıllar içinde onu da halledeceğime eminim.

Sevgili Lupus kimseyi öldürme, kötü birşey bu! Kontrol edilebilir ol! En yakın zamanda da tedavin bulunsun :) Kimse sana ihtiyaç duymasın ruhunun sesini duyurabilmek için.

Dilerim ki hepimiz çok daha sağlıklı ve enerjik oluruz. Bu zaten mutluluğu yanında getirir. Kendinize iyi bakın. Bir de sevin kendinizi :)

Sevgiler